İçindeki Çocuğu Öldürmek
öldüğünde, henüz beş yaşındaydı..
... ve ben onu hayata bağlamak için, hiçbir şey yapamadım...
rüyaları o kadar korkunçtu ki.. dinledikçe tüylerim ürperiyordu.. ne olur burada bitsin diye geçiriyordum içimden.. ama o anlattıkça anlatıyordu.. uyduruyor olabilir miydi? eğer öyleyse gerçekten inanılmaz bir hayalgücü vardı ya da çok fazla televizyon etkisine maruz kalmıştı.. ben dinlemeye bile katlanamazken, bu en vahşi içgüdülerin sahnelenişini sansürsüzce izlemek durumunda kalıyordu o küçücük..
bu tip durumlar için uygulanan bir yöntem de, yazarak anlatmasını sağlamaktı.. fakat küçük, henüz yazı yazmayı bilmiyordu.. o yüzden, anlatmaya mecburdu.. ben de dinlemeye mahkum..
giderek, durumu daha da kötüleşti.. artık uyanıkken de sanrılar görmeye başlamıştı.. önceleri bir-iki kişiyle başlayan kanlı sahneler, daha sonra on-on beş kişilik toplu katliam sahnelerine dönüşmeye başladı..
bir gün kendisini, sadece izleyici olarak katıldığı bu sahnelerin içinde bulacağını, nereden bilebilirdim?
yanına yaklaştım.. yerde küçücük bedeni, kıpırtısızca duruyordu.. nefes almıyordu.. yavaş yavaş soğuyan teri, alnından aşağı doğru süzülüyordu, gözlerinden süzülen damlalara eşlik edercesine.. ve yüzündeki gülümseme.. üzerinden büyük bir yük kalkmış gibiydi.. nasıl olurdu, nasıl? bu küçük bedenin üstünde en fazla ne kadar yük olabilirdi ki zaten? neden kimse dinlememişti onu? neden kimse inanmamıştı gördüklerine? onlar, onun gerçeklikleriydi.. kimse onu kurtaramazdı belki de.. ben hariç.. ben de başarısız oldum..
öldüğünde, henüz beş yaşındaydı.. ve ben onu kurtaramadım..
o, benim en değerli parçamdı..
çok özlüyorum seni küçük..
İşte böyle yazmışım... Nasıl bir ruh hali içindeymişim...
İnsanın geçmişteki kendisiyle, bu şekilde karşılaşması, hep çok ilginç gelmiştir bana...