7 Ağustos 2009 Cuma

İki Saniyeliğine Mısır Ordularının Komutanı Olmak

Uzaydan dünyaya doğru hızla yaklaşıyoruz. Doğruca Mısır'ın üzerine doğru bir çekim. Dış ses o sırada şöyle diyor: "Mısır, dünyanın yeni hakimi ve yeni bir dinin temsilcisi olarak fetih peşinde. Topraklarına kattığı yeni ülkelerde yaşayan halkları, kadın, erkek, yaşlı, çocuk ayırt etmeden savaşa yolluyor. Her şey, bu büyük dinin temsilciliğinde, bir imparatorluk olabilmek için.."



Yukarıda okumuş olduğunuz satırlar, bir film senaryosu değil, bizzat kendime ait, yıllar önce görmüş olduğum bir rüyaya ait. Bu rüyayı o zamanlar kime anlattıysam, anneannem de dahil olmak üzere herkes, abarttığımı düşünmüştü. Halbuki ne bir ekleme, ne de abartma var! Ve evet, ben bazen rüyalarımı film çekimlerinde değişen kamera açıları şeklinde de görüyorum..

Şimdi merak edenler için rüyanın devamı geliyor:

Kocaman bir kamyonet, evimizin önüne dayanıyor. İçinden tıpkı firavunlar zamanından fırlamış gibi kıyafetleriyle (yukarıdaki resimdeki gibi yani) Mısırlı askerler iniyor, ve bizim bütün sülaleyi sefil bir biçimde, askeri eğitime götürmek üzere dolduruyorlar kamyonun arkasına. 80 küsür yaşındaki büyük dedemi bile alıyorlar! Neyse, sonra böyle okul binası gibi bir yere geliyoruz. Orada sınıflara bölüştürüyorlar herkesi. Herkese de üniforma giydiriyorlar önce. Bir sözlü sınav yapacaklar ve sorulara verilen yanıtların kalitesine göre rütbeleri belirleyecekler.

Sorulardan yalnızca birini çok net hatırlıyoru
m. Bir yarım ada varmış deniz yoluyla işgal edilmesi gereken. Bizim 4 gemimiz varmış, her an bir yamuk yapması muhtemel olan sözde müttefiklerimizin ise 3 gemisi varmış. Yani toplamda 7 gemiyle yarım adayı kuşatırken aynı zamanda bu çakal müttefiklerin 3 gemisini nasıl gözetim altında tutarmışız?

Ve tabii ki aslında bu sorunun yaratıcı olan rüya sahibi ben, hemen elimi kaldırıp Türk olduğumu belli eden bir cevap veriyorum v
e ilkokulda öğretilen şeylerin körpecik beyinlerin bilinçaltına nasıl da işleyebileceğine kendim bile şaşıyorum bu cevapla: "Tabii ki hilal taktiği kullanarak." diyorum, "Yarım-adanın çevresini hilal taktiği ile sararız. Yalnız müttefiklerimizin gemisini, kendi 4 gemimizin aralarına alarak. Böylece her yandan gözetim altında olurlar." Ve bu muhteşem (!) cevabım üzerine, askerlerden biri gelip üniformamın omuz kısmına bir tane yıldız dikiyor iğne iplikle. Bunun gibi bir sürü soruya tabii ki en çok ben cevap veriyorum ve omuzlarımdaki yıldızlar bir galaksi meydana getirecek kadar çoğalınca, beni komutan yapıyorlar (abartıyorsam şurdan şuraya gitmek nasip olmasın =)).


Rüyanın burada bittiğini sanmayın. Hakikaten bitmiyor. Bilmiyorum, bana da biri böyle bir rüya gördüğünü anlatsaydı bir gün, belki ben de inanmazdım. Hani şey derler, rüyalar toplamda 2 saniyede falan görülüyormuş aslında ne kadar uzun olursa olsun. Eğer gerçekten öyleyse, sanırım ben ıspatlayamayacağım bir rekor kırmışım...


Ben sınıftan çıkıp, koşarak yan sınıftaki anneannemin yanına gidiyorum. "Bak anneanne," diyorum omuzlarımı gösterip, "beni komutan yaptılar!". O da seviniyor falan. Neyse, sonra böyle etrafı kocaman bir ormanla çevrili, kasaba gibi bir yere geliyoruz. Bu arada etrafta kırmızı beyaz çizgili ve mavi beyaz çizgili kıyafetler giymiş, halktan insanlar var. Bunlardan kırmızı-beyaz çizgili giydirilmiş olanlar, Mısır'ın yaymaya çalıştığı yeni dini benimsememiş, reddetmiş olan insanlarmış. Bu kasaba gibi yerde onlar, köle gibi çalıştırılıyorlarmış. Ve ben birden, kırmızı-beyaz çizgili kıyafet giyen bir adamın gözünden görmeye başlıyorum rüyayı. Adam, kaçmanın yollarını arıyor. Biraz ileride bir falez var ve oradan atlayıp denize ulaşarak kaçmayı planlıyor(um). Askerlerin dikkatinin bir anlık dağılmasını fırsat bilerek, faleze doğru koşmaya başlıyor. Tam kocaman bir çığlık atıp kendini boşluğa bıraktığı anda, falezin başlangıcında, nereye nasıl yapmışlarsa, bir sota hazırlamış olan iki Mısırlı asker beliriveriyor ve adamı havada yakalayıp, kafasına kocaman bir balyozla vurup öldürüveriyorlar!

Evet, yanlış okumadınız. Rüyalarımı bazen başka birisi olarak da görebiliyorum. Ama cidden çok eğlenceli oluyor... Neyse hadi az kaldı bitiyor:

Adam ölünce ben, gene asıl ben oluyorum. Bu arada, kafamda bazı soru işaretleri oluşmaya başlıyor bu savaş ve komutanlık durumları ile alakalı. İşin aslı, ben bu yeni dini pek benimsememişim. Ayrıca savaşmayı seven biri de olmadığımı biliyorum. Bu düşüncelerin akabinde, ben de kaçma yolları düşünmeye başlıyorum. Bu yeni dinin ibadethaneleri, kiliselere çok benziyor. Fakat farklı olarak, tamamen camdan inşa edilmişler ve enlemesine upuzunlar. Ormanın başlangıcına doğru bir tane var, ve ben bu ibadethanenin çıkışının, ormanın çıkışına kadar uzandığını biliyorum. Yani bir şekilde farkedilmeden ibadethaneden geçip, çıkışa ulaşabilirsem, kaçabilirim.

Tabii şimdi düşününce, rüyadaki bu tedirginliğim çok yersizmiş. Koskoca komutan olmuşum, ister ibadethaneye girerim, ister ormana dalarım, kim ne diyebilir ki? Rüya esnasında tabii mantık pek çalışmadığı için, sanki düşüncelerimi anlıyorlarmış gibi gelmiş demek..

İbadethaneden içeri girip, birden yere eğilip, emekler gibi gitmeye başlıyorum. Bu arada giderken geçtiğim yerlerde, camdan duvarların alt kısımlarında bulunan havalandırma pencerelerini de kapatıyorum ki dışardan bir gören olursa, oralardan girip beni yakalamasın (rüya git gide saçmalaşıyormuş, yazınca farkettim =)). Tam bu şekilde korka korka ilerlerken, alarm çalıyor ve uyanıyorum ne yazık ki...

Benim diyen rüya tabircisi, psikolog bile, bu rüyayı tabir edemez gibi geliyor bana =) Ben kendimce bir analiz yaptım tabii.. O zamanlar savaşlar, dinler gibi konularda kafası karışık bir gençtim. Bir de başarılı olma, liderlik gibi konular vardı sosyal hayatla alakalı. Fakat "Neden Mısır?" sorusuna bir yanıt bulamadım =). Yeni bir dine layık gördüğüm, egzotik bir ülke olduğunu düşünüyordum belki içten içe o zamanlar eheh..


Neyse işte, böyleyken böyle... Bir zamanlar acayip rüyalar gören bir çocuktum, sonra ne olduysa çok normalleşti rüyalar. Herhalde hayalgücümü kaybettim. Halbuki ne kadar eğlenceliydi... Gerçi çok çok iç karartıcı, feci rüyalar da görüyordum. Annemler çok endişeleniyorlardı, fal bakanlar bile "sizin evde bir kız var, çok korkunç rüyalar görüyor" falan diyorlardı zaman zaman aile fertlerine.. Annem bu durumu psikolog bir arkadaşına anlatmıştı o zamanlar, o da gördüğü rüyaları bir deftere yazsın demişti. Ben de yazmıştım bazılarını.. Acaba ondan sonra mı kayboldu birden bu ilginç rüyalar? Aman neyse...

Son olarak sizlerle, yukardaki görselleri ararken karşıma çıkan bir fotoğrafı paylaşmak istiyorum. Bir haber sitesinden alınmıştır kendisi, ve ana ve alt başlıklar aynen şöyle:

Eski Mısırlılar Obama'yı bildi mi? Piramitteki resim ne anlatıyor?

Piramitlere yaptığı ziyarette, başına öyle birşey geldi ki, karizması fena çizildi


Deli misiniz Allah aşkına yaa, bir rahat vermediler adama =) (yalnız benziyor hakikaten eheh..)

Hadi herkese ilginç rüyalar...

6 Ağustos 2009 Perşembe

Eski Şairlerden Kim Kaldı

Uzun zaman olmuş bir şey yazmayalı.. Şu an da yazacak halde değilim ama en azından bir zamanlar 8 yaşında olan bana ve sınıf arkadaşlarıma şiir yazma ödevi vermiş olan saykodelik hocamıza bir tokat gibi sunduğum şiirimi paylaşmak istedim sizlerle.. Buyrunuz:


KEDİM
[bu noktada yaratıcılık sıfır..]

Benim bir kedim var
,
Miyav miyav miyavlar.
Her sabah uyanınca,
Sütünü ister benden. [burada "ister"i sona alsam daha kafiyeli olurmuş..]

Pek sevimli bir kedi.
Sevmemek elde değil.
Yumuşacık tüyleri,
Küçücük patileri.


Hiç kimseden yardım almadan yazmış olduğum bu şiirciği, tamamen hayalgücüme borçlu olduğumu da ayrıca belirtmek isterim. Zira, o zamanlar kedim medim yoktu, hiç de olmamıştı =).

Bir de Atatürk'le ilgili bir şiir yazmıştım 7 yaşımdayken, ama onu hiç hatırlamıyorum nedense.
Neyse, asıl önemlisi, galiba küçükken daha akıllı ve yetenekliymişim yahu.. Gene 7 yaşımdayken resim yarışmasında ikinci olmuştum ilçe çapında, hey gidi..

Ya da, işletmediğimiz demirler hakikaten de pas tutuyormuş..