Bugün bir hocamız, "Felsefe insanı delirtmez ki, ama tam tersi mümkündür. Yani deli insan felsefeye sarar" dedi ama ben bunun aksinin de mümkün olduğunu, hatta sıkça yaşandığını iddia ettim. "İnsanın küçük yaştan beri sorgulamadan inanıp kabul ettiği gerçekler bir anda sorularla sarsıldığında, insan bu soru cehenneminden kurtulamıyor kimi zaman ama." dedim. O da bana katıldı böyle söyleyince, fakat tam tersine, bu sarsıntılardan hiç etkilenmeyen insanlar da olduğunu söyledi. Onlara bir de isim taktı: "philosophy-proof", yani "felsefe-geçirmez". Bu benzetmesi hakikaten çok yerindeydi bence de.
Cehalet erdemdir diye bir söz var ya, gerçekten çok yerinde bence. İnsan ne kadar az bilir, ne kadar az sorgularsa, o kadar mutlu oluyor.
- Okula gideceksin, çünkü iş bulman lazım, yoksa para kazanamazsın!
- Eyvallah...
- Sen kadınsın, kadın kısmı az konuşur!
- Peki...
Yani böyle mi olmak lazım derseniz, böyle yapanlar mutlu mudur ki diye sorarsanız, eh belki onlar da değildir. Ama çok temel konuları, insanın var oluş nedeni, hayat, din, vs. gibi konuları çok sorgulamak, bir çözüm getirmiyor. Test edildi, onaylandı. Bu soruların ucu, ağır depresyona açılır. Ve bu tip bir depresyonu bilinçaltına inerek, çocukluğu sorgulayarak, efendime söyleyeyim, Oedipus Kompleksi'ni günah keçisi ilan ederek tedavi edemeyiz kanımca. Logoterapinin (anlam terapisi) kurucusu ve isim babası olan Viktor E. Frankl, yeni çağın en büyük probleminin anlamsızlık olduğunu iddia ediyor. Gerçekten de, yıllarca bir çok anlamlar yüklediğimiz kavramlar, samimiyetsizlik ve teknoloji çağı olan 21. yüzyılın gelişiyle yerle bir olduğunda, sığınacak bir yer bulamaz oluyor insan. Kendini savunmasız ve çaresiz, köşeye sıkışmış hissediyor. Bu noktada Frankl'ın ve ondan da önce Antik Yunan'ın Stoacılar'ının tavsiyesi, acının bile bir anlamı olabileceğini düşünmek, ve "Hayat bana ne verecek ki, hiçbir şey vermedi bugüne kadar!" diye hayıflanmak yerine, "Ben hayata ne verebilirim? Acaba benden beklediği ne?" diye düşünüp, insanı hayat karşısındaki acizliğinden kurtarmak ve daha erdemli bir varlık haline getirmek. Gerçekten de aslında bir kişinin anlamsız ve faydasızmış gibi görünen var oluşu, gelecekte insanlık adına küresel anlamda önemli bir kişinin var olacağının müjdecisi olabilir. Şimdi bunu okuyan sizler, "Heh, torunumun çocuğu beeelki dünyayı kurtaracak ama benim adım bile anılmayacak kadar boş bir hayatım olacaksa, ne önemi var ki" diyebilirsiniz.
E, o zaman ne duruyorsunuz? Siz harekete geçin torunlarınızdan önce!
*****************
Neyse efendim, başlıktaki Caesar III ne alaka diyebilirsiniz tabii, onu da hemen sıkıştırayım buraya: 16-17 yaşlarımdayken sıkça oynadığım bir oyundu. Yıllar sonra sevgilimin büyük çabaları sonucunda internetten bulundu ve büyük bir hevesle oynamaya başladım. Fakat maalesef şunu anladım ki, küçükken daha zekiymişim sanırım! Yahu, daha önceleri kırk kere geçtiğim aşamayı şimdi bir türlü başaramıyorum! Daha önce bir oyunda daha aynı şeyi hissetmiştim fakat adını anımsayamadım şimdi.
Neyse, ama yılmak yok, denemeye devam!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder